İçeriğe geç

Bir Kıbrıs travması: Metin Münir’in ardından

Bir Kıbrıs seyahati konusu peydah oldu. Hiç aklımın ucunda yokken, hatta Kıbrıs hiç listemde bile yokken dahil olduğum, iki gecelik bir program…

Nereye uçacağız, ne tarafta kalacağız falan derken haritaya bakmaya, neredeyse hiç gitmediğim bu ada hakkında bilgi edinmeye başladım… Ve bir anda heyecanla, halihazırdaki tek Kıbrıs referansım olan, çok sevdiğim gazeteci, yazar Metin Münir geldi aklıma! Her okuduğumda biraz daha hayran olduğum yazarı belki on yıldır takip ediyordum. Milliyet’ten sonra T24’te, ordan da benimkilere benzer şikayetlerle ayrılıp Kıbrıs gazetesi Diyalog’da yazmaya başlamıştı. Yazılarında Ozanköy’deki evinden, bahçesinden, arıkuşlarından ve doğadan, insanların ve doğanın dönüşümlerinden ve en çok da -benim görüşümle tabii- “iyi bir insan olarak çıldırmış dünyada huzuru nasıl bulduğundan” bahsederdi. 

Yıllar içinde kendisine birçok mail yazdım; yazılarını okumamın ardından duygularımı, yorumlarımı paylaştım. Hatta bir keresinde, o kadar hoş bir insan olduğuna ikna olduğumdan olsa gerek, (o sırada 72 yaşında olduğu hatırımda, demek 7 yıl kadar önceymiş) “Keşke sizin 20 yaş genç bir versiyonunuz olsaydı,” diye yazdığımı hatırlıyorum… Pek cüretkar bir laf, değil mi, ama işte dünyaya o kadar aynı yerden bakıyorduk ki bana göre, öyle bir cürete hak görüyordum kendimde.

İşte böyle böyle, Metin Münir aklıma geldi ve bir anda Kıbrıs seyahati daha cazip hale büründü gözümde. Kafamda fikirler, sorular, varsayımlar uçuşuyor: Ziyaret etsem mi? Evet çekingenim ama böyle bir fırsat kaçırılmaz ki… Ya o kabul eder mi acaba? Eder herhalde, orada çok meşgul bir hayatı yok anlaşılan, okurlarıyla teması da zevkle sürdüren bir yazar. Peki ben vakit ayırabilir miyim onu ziyarete, aceleye getirip sıkıştırmak istemem böyle değerli bir insanla görüşmeyi? E peki o zaman bir iki gün daha kalayım Kıbrıs’ta, zaten ayıp değil mi hiç tanımıyorum bu coğrafyayı, öyle iki gün ateş al kaç olmaz… Şehir adlarını bile webden çevirtiyorum İngilizceden veya Rumcadan!

Haritada Girne yakınlarına bakarken Ozanköy adını görünce heyecanlandım, demek kolay ulaşılır bir yer… Acaba nasıl bir diyalog yaparız MM ile, okuru, hayranı, hatta kadın olarak da hayranı olan ben ile yıllar ilerimde bilge bir adam… Hiç tanışmayan ama aynı kelimeleri konuşan iki insan. Mesafeleri bile ölçtüm haritadan, onu ziyarete de vakit ayırabilmek için iki gün daha Kıbrıs’ta kalmayı kafamda tarttım, o arada haritada çevredeki meyhaneler de göründü, ahh, dedim derin bir heyecanla, acaba bir akşam bu her kelimesini hayranlıkla, saygıyla okuduğum, nadir bulunur saygın erkekle bir sofraya oturma şerefine nail olabilir miyim? Denk gelip de bana bir akşam yemeğini ayırır mı, rakı kadehlerimizi tokuşturup arıkuşlarının gelişlerinden ve arkadaşı İrfan’la kendisinin inançlarının benzerliğinden konuşabilir miyiz?

İçimde kıpırdaşan bu heyecanlar ve hayallerle, hemencecik bir bakmak için gugıl denen şerefsize adını yazdım… O zaman geldi darbe. Ekranın sağ kenarında çıkan bilgi özetinde Kıbrıslı gazeteci ve yazar dedikten hemen sonra, doğum tarihi ve ölüm tarihi yazıyordu. Gözlerime inanamadım, yanlış bir şey diye baktım, Eylül 2023 diyordu, azıcık evvel, daha birkaç ay evvel… Ondan sonra saatlerce ölümüyle ilgili, yaşamıyla ilgili, yazılarıyla ilgili elime geçirebildiğim her şeyi okurken durmaksızın hayıflanmaya, iç geçirmeye, kaçırdığım fırsata yanmaya devam ediyordum… Ah hala iç geçiriyorum şu an, ölümünü öğrenmemin üstünden haftalar geçmiş ve artık nihayet kaçamadığım bu yazıyı kaleme alırken…

Öyle bir bağ hissediyordum ki MM ile, karşılıklı olmasak da yazdığı her kelime bende karşılığını, rezonansını buluyordu. Sadece hayranı olduğum bir yazar, bir şair, bir gazeteci değildi o. Benimle benzer duyguları yaşayan, benimle benzer bir hayatı seçen, doğaya benimle aynı gözlerle bakan, kendisine de yazdığım gibi 20 yaş genç bir versiyonunu bulsam gözüm kapalı hayat arkadaşı olmayı isteyeceğim bir adamı, adam derken gerçek anlamıyla bir adamı kastediyorum, kaybettim ben. Yazılarından parçalar yazılarımda, arşivlerimde, cümlelerinden parçalar aklımda, gönlümde. Ah ki ne ah…

Diyalog gazetesinin ölümünden sonra koymaya devam ettiği eski yazılarını tekrar okudum; her birinin altındaki okur yorumlarını satır satır hatmettim; yorumlardan ortaya çıkan, sevgilisiyle kızı arasındaki stresi ve okurların bunu insanca ve saygıyla değerlendirmesini inceledim; arşivime dönerek ondan ödünç alıp kullandığım kelimelerine baktım; maillerimden onunla seneler içinde okur ve yazar olarak yaptığımız yazışmaları bulup tekrar okudum; ah keşke daha çok, daha sık yazsaymışım dedim; ne kadar çok benim gibi ölümüyle yıkılmış hayranı olduğunu yorumlarda görüp sevindim duygudaşlık hissiyle… Epey bir şey yaptım MM ile ilgili, ama geçmedi günlerce sızısı. Tabii kendisiyle rakı içmeyi hayal ederken ekranda ölüm tarihini görmenin şoku biraz hafifledi ama sızı, kaldı. Kalıyor.

Ah Metin bey, o kadar isterdim ki sizinle görüşmek, tanışmak, konuşmak, oturmak, bir sofrada oturup birlikte içmek, sizi dinlemek, sormak, daha daha sormak ve dinlemek, yazılarınızdan kırıntılarını aldığım yaşam bilgeliğinizi görmek, daha daha görmek için gözlerinizin içine bakmak. Ne kadar heveslenmiştim belki olabilir diye az evvel, daha az evvel Kıbrıs seyahati planları yaparken, nasıl heyecanlanıp bastırmaya çalışmıştım düşkırıklığına uğramamak için. Şimdi uyumaya giderken, bir daha hiç böyle bir heyecan duyamayacağımı, sizinle hiç bir sofrada oturup içemeyeceğimi, gözlerinizin içine bakarak pek kimselerde bulamadığım o mütevazı bilgeliği seyredemeyeceğimi sindirmem gerek.

Neden, nasıl bu kadar sevdiğimi, beğendiğimi, böyle yakın hissettiğimi gösterebilecek bir yazı parçası çıktı bu arada okuduklarım arasında, onu da ekliyorum buraya… Herkesten çok kendim için. Gerçekten böyle bir adam vardı, gerçekten bunları hissetti, yaşadı, paylaştı diye, bunu hatırlatmak için. Duygularım, kelimelerim yalnız değil, bunu bilmek için. Şu sevimsiz dünyada, bir parça umut olsun diye.

Esas âlemde, bahçenizin sınırlarını tanımayan karıncalar gibi, sizin ve benim tepemizde bıcırdayan arıkuşları gibi, rüzgar gibi özgür ve huzurda olmanızı dilerim Metin bey. Ve sonsuz teşekkür ederim, iyi ki kelimeleriniz bizim yaşamlarımıza dokundu.

21 Ocak 2023, Diyalog Gazetesi:

(…) Geçen gün çoktandır konuşmadığım İngiliz bir arkadaşım telefonla aradı ve beni (…) çağırdı (…)

“Ama sen münzevi olmuşsun, belki gelmek istemezsin,” dedi.

“Gelirim,” dedim. “Münzevi olduğumdan haberim yoktu.”

Konuşmamız bittikten sonra düşündüm. Birkaç kişi daha bana münzeviliği yakıştırmıştı.

Münzevi olmuştum da farkında mı değildim? Sözlüğe bakmak ihtiyacını duydum.

Dil Derneği’ne göre, münzevi topluluktan kaçan, yalnız kalmayı seven kişi imiş. İnzivaya çekilen, hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak üzere köşesine çekilen…

Bu tarife kısmen giriyorum. Yalnız kalmayı seviyorum, ama sıkılmak dışında herhangi bir şeyden kaçtığım yok.

Tek başına yapılan bir mesleğim var ve okumak gibi tekil bir merakım. Küçüklükten beri yalnızlığa yatkınım. Köşeme çekilmiş de olabilirim ama tek başıma yaşamak üzere değil.

Bir süre önce internette Orhan Pamuk’un bir söyleşisini okudum (…) Pamuk, eşinden övgüyle bahsediyordu ve mutlu olmak için bir ilişki kalabalığına ihtiyacı olmadığını söylüyordu. “İki kişilik dünya bana yeter,” veya buna benzer bir şey diyordu.

Onu çok iyi anlıyorum çünkü ben de aynıyım.  Ondan farkım, o ikinci kişiyi bulamamış olmaktır. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ındaki C. gibi. C. gibi buldum sanıyorum ama hep yanılıyorum. Kısa zamanda bulduğum kişinin benim tarafımdan bulunmak istemediğini fark ediyorum. Veya benim arzuladığımdan değişik bir birliktelik istediğini.

Neyse. Geçelim. Hava açıldı. Hep böyle olur. Sabah kalkarsınız hava kapalıdır. Veya büyük bir yağmur düşüyor. Hiç dinmeyecek sanıyorsunuz. Kiremitleri yumrukluyor, camlara kurşun sıkıyor, yola taş bırakıyor, dere olup akıyor. Ama bir bakıyorsunuz birdenbire üzerinize güneş vuruyor. Başınızı kaldırıyorsunuz ve masmavi bir gök görüyorsunuz.

“Hiçbir şey kalıcı değil,” diyor bir bulut, ufukta kaybolmadan önce başını size çevirerek.

(Aralık 2023)

Kategori:Ordan burdan insandan...